Ana sayfa » hede hödö » Neler mi yapıyorum? İşte şunları:
hede hödö

Neler mi yapıyorum? İşte şunları:

Eh..

Son zamanlarda pek sık yazamıyorum açık konuşmak gerekirse. Bundan ne kadar rahatsız olduğumu bir bilseniz. Yanlış anlaşılmasın, yazabileceğim bir şey olmadığından değil! Aslında o kadar çok şey var ki yazmak istediğim, bir başlasam günlerce yazarmışım gibime geliyor. Her neyse, ufak dipnotlarla bu yazıyı bitireyim istiyorum.

Bugün Hakan Günday ‘ın Doğan Kitapçılık’dan çıkan Kinyas ve Kayra isimli şaheserinin siparişini verdim. Uzun zamandır ciddi manada iyi olan kitaplara vakit ayırmıyordum. Ayıramıyorum diyip yalan söylemiş olmayım şimdi, ayırmıyordum. Aslında okumayı severim ben ya? Kızdım şimdi kendime.

İnternette surf yaparken (evet nadir de olsa sitelerde dolaşmaya vaktim olur) Kinyas ve Kayra ‘dan haberim oldu, zaten hep güzel şeylerden geç haberim olur. “Bunu mutlaka okumalıyım!” dediğim ve almadığım, hatta adını bile unuttuğum kitaplar arasında yer almasını istemedim…  Çok farklı geldi bu kitap, mutlaka okumalıyım! Her cümlesini, her kelimesini hafızama kazımalıyım dedim kendi kendime..

Hemen D&R ‘a üye olup sipariş verdim. (İlgili sayfaya şuradan ulaşabilirsiniz) Biraz da kitaptan kesitler sunayım..

Arka kapak:

“Hiç uykum yok. Hiç uyuyamıyorum. Domuz gibi içiyorum. Ama gözlerimi kapalı bile tutamıyorum. Sabaha beş saat var. Annemi düşünüyorum. Nerededir şimdi? Aynada kendime bakıyorum bazen. Ve tek kelime etmesem bile vücudum yaşadıklarımı, hayattan ne anladığımı anlatmaya yetiyor. Sağ omuzuma kendi çizdiğim kelebek, beğenmediğim için üzerine attığım çarpı işareti ve altında aynı kelebeğin bir Japon tarafından çok daha iyi işlenmişi. Sol dirseğimin iki parmak yukarısındaki kurşun yarası. Bileklerimdeki otuz dört dikiş. Medeniyeti bir aralar, herkes gibi yaladığımı kanıtlayan apandisit ameliyatımın izi. Ve sırtımı kaplayan, Tanrı’nın yüzü. Bilmiyorum… Hızlı yaşadım. Ama genç ölmekten çok, hızlı yaşlandım! Ama hayattayım.Kayra, bir gün bana ‘Mutsuzluğuna hiçbir çare aramıyorsun’ demişti.”

”kendimi defalarca buldum,defalarca kaybettim.gerçek adımı hatırlamıyorum.kimliğimi bir çocuğa sattım.çirkinleşmek için ruhumu kiraladım.vicudumdaki dikiş sayısını artık biliyorum.hayatımı diktiler.oysa yırtmak için çok uğraşmıştım..”

ölüm mutlu bir son olamazdı kimse için. ama yine de insanlar kendilerini kandırmak için hayatlarını dönemlere bölüyorlar. ve, ancak o dönemlere mutlu son’lar uydurabiliyorlar. oysa hayat her bölümünde ayrı bir hikayenin döndüğü neşreli bir dizi değil sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkıcı bir filmdir. sayfa 376.

intihar; nefsi müdafadır, asil olan ise ölüm eylemimi başkasının gerçekleştirmesidir.

“artık zamanı geldi. artık acı zamanı. siddetin siiri duyulmalı. “cash from chaos” günlerindeki gibi. kargasa baslamalı. ınsanlar aglamalı. dünya üstündekileri kusturacak kadar hızlı dönmeli. perde aralanıp iceriye kanın soguk kokusu yayılmalı. ıftiralar, takipler, tahminler, tehditler, intikam yeminleri megafonlardan evlere sızmalı. görünmez adamların barbecue partilerinde ücüncü dünya ülkelerine bictikleri kefen yırtılmalı. arkasında hicbir teskilatı güc bulunmayan parmak tetigi cekip tek basına bir insanın sahip olabilecegi bütün deliligi göstermeli. uyuyan halkların yataktan düsme zamanı geldi. gözkapaklarının jiletlerle kesilmesinin zamanı.”

“az yedim çok içtim. hala içiyorum. alkolü kendime yakıştırdım. her türlü uyuşturucadan tattım. bağımlılıktan nefret ettim. gitmemi, terk etmemi engeller diye. ne bir maddeye ne bir insana bağlandım. sırf bunu kendime kanıtlamak için eroin kullandım, aşık oldum. ikisini de arkama bakmadan bırakıp gittim. geçmişe tükürüp geleceği çiğnedim. dünyayı bir oyuncağa çevirdim. ayak basmadığım yer kalmadı. kalan varsa, onları da amuda kalkar geçerim!
duvarlara, bedenime resimler çizdim. bir gün öyle bir gürledim ki önümde duran şarap kadehi çatladı. benim adım hitler. kendi ordumu kurmak için bir sürü kadına tohumlarımı bıraktım. şimdiyse ağlıyorum. hepimiz için. çünkü hiçbiri işe yaramadı.”

Daha fazla kesit vermek istemiyorum, ilgilenen 18 ytl + kargo ücretini ödeyip satın alabilir :)

Bugün yine her hafta sonunda yaptığımız gibi sinemaya gittik arkadaşlarla. Bu sefer KEL yoktu aramızda, kendisi bunalımda, gelemicem dedi, iyi dedik ve Serkan’la birlikte Smyrna Telekom sponsorluğunda :p  InkheartMürekkep Yürek – filmini izledik. Cinebonus Balçova Kipa’da tabii ki de, zaten başka bir yere kesinlikle gitmiyoruz. Prensip meselesi efendim. Gerçi koltuklar love seat serisinden değildi ama olsun, love seat alıp da ne yapacağız, zaten iki sap gitmişiz sinemaya.. 23:30 seansına girdik zaten 1 saat 45 dakika sürüyor film, reklamları da ekleyecek olursak 2 saat 15 dakika falan vaktimizi aldı. Eve geldiğimde saat 02:00’a geliyordu işte… Bloguma bir iki satır karalama yapayım, vakit geçsin, uyku bastırsın, gece çabuk bitsin, pazar gününü tamamen yatakta geçireyim istedim; umarım başarılı olurum. Çünkü uyku sorunu cidden canımı sıkmaya başladı.

Gelelim film hakkındaki yorumlarıma. Hep derim, IMDB’de 7 ve üzerinde puan alan filmler mutlaka izlenmelidir diye, bu film 6.8 puan almış fakat nedense sevmedim. Belki de fantastik filmlerden pek hoşlanmadığım içindir, bilemiyorum.

Filmin konusu aşağıdaki gibi:
12 yaşındaki Meggie (Eliza Hope Bennett), tıpkı babası Mortimer “Mo” Folchart (Brendan Fraser) gibi bir kitap kurdudur. İkisinin, ortak bir özellikleri daha vardır: Yüksek sesle kitap okudukları zaman, kitapta yazanları canlandırığ gerçek dünyaya getirme yeteneği! Ama bu çok da tehlikeli bir yetenektir: Çünkü canlanıp kitap sayfalarından çıkan her karaktere karşılık, gerçek hayattan biri kitabın içine kaçmaktadır.

Mo ve Meggie ikinci el kitap satan bir dükkanda gezinirken, Mo bir kitabın içinden tanıdık sesler geldiğine şahit olur. Bu, Ortaçağ şatoları ve garip yaratık çizimleri ile dolu “Inkheart”tır. Mo kitabı bulduğuna inanamaz. Çünkü neredeyse 10 yıldır, Meggie’nin annesi Resa (Sienna Guillory) kitabın içine kaçtığından beri, her yerde bir zamanlar bir kopyasına sahip olduğu bu kitabı arıyordur.

Gayet saçma bir konu özetle, eheh.. Her ne kadar bedavaya orada 2 saat geçirdiğimi düşünmesem de, çok da izlemeye değer bir film olduğunu düşünmüyorum açıkcası. Film hakkındaki düşüncelerimi belki ayrı bir konu altında detaylandırarak sizlerle paylaşırım, bilemiyorum. An itibariyle Inkheart filmini ayrı bir konu olarak irdelemeye gerçekten üşeniyorum.

Müzik zevkim yavaş yavaş değişir oldu. Gerçi aslında sabit bir tarz peşinde olmadım hiçbir zaman için, her zaman kulağa hoş gelen, kaliteli müzikleri dinlemeye gayret gösterdim fakat son zamanlarda çok sık rap dinlemeye başladım. Özellikle de dinlediğim birkaç amatör grup var, albümleri çıkarsa sanırım ilk alanlardan birisi olacağım. Ayrıca Cihan Okan & Sezen Aksu – Yine mi çiçek parçasına takmış durumdayım, her dinlediğimde bu akşam mutlaka rakı-balık yapmalıyım dedirtiyor bana. Sonradan vazgeçiyorum. Önümüzdeki hafta kuzenim gelecek Ankara’dan, sanırım onunla sağlam bi gece yaparız, enerjimi o güne saklamaya kararlıyım.

Sagopa Kajmer, Kolera’nın bazı düetleri, Karo, İntikad, Mekosta şu sıralar dinlediğim güzide insanlar. Parça isimleri verip rencide etmek istemiyorum, ki zaten Sagopa Kajmer ve Kolera haricindeki parçalara ulaşmanız gerçekten zor. Tamam Karo’ya belki ulaşırsınız ama İntikad’a ulaşmanız mümkün değil, ciddiyim bak. Neyse.

Nsohbet‘in tasarımını değiştirmeye karar verdim. Tabii ki de karar vermek yetmiyor, biraz da icraat gerekiyor. İlk zamanlarını belki hatırlayanlarınız vardır aranızda, WordPress altyapısı ile oluşturmuştum. Daha sonra aşırı CPU tüketimi sebebiyle statik sayfa kullanmaya karar vermiştim. Şimdi tekrardan vazgeçip wordpress altyapısıyla dinamik bir yapı oluşturmayı düşünüyorum. Aslında kendim güzel bir script de kodlayabilirim ama cidden üşeniyorum. Şu sıralar WordPress temalarını araştırıyorum, ne yazık ki kafama yatan bir tema henüz bulamadım. Bu arada tema araştırırken Grid Focus isimli bir tema buldum, gerçekten hoşuma gitti, sade ve çok güzel bir tema. Muhtemelen bu temanın altyapısıyla yeni bir tema geliştireceğim. Hoş gerçi kendi blog sayfasının tasarımını hazırlayıp wordpress’e entegre etmeye üşenen kişiden nasıl böyle bir geliştirme performansı beklenir, burasını bilemiyorum. Bu arada Gökçen Dinçer, seni buradan eshefle kınıyorum. Nerde benim çizimlerim, nerde arka fonum, nerde beni ve temamın özünü anlatan resim kombinasyonu… Yok vizeydi yok finaldi, ekiliyorum sanırsam? :D Kahve borçlusun haberin olsun, mekan olarak starfucks tercihim. Şaka bi yana, gerçi çizim elime ulaşsa da anında wordpress’e entegre edecek değilim de, işte bahanem bu şimdilik.. Çizimler elime geçtikten sonra daha iyi bir performansla temamı geliştireceğimi düşünüyorum sadece, hepsi bu, gerçekten bak.

Düşmek sorun değil de, yerde kalmak tarzım değil. Dolayısıyla hayatıma çeki düzen vermeye gayret gösterdim hafta boyunca. Daha az uyku, daha çok iş, daha az düşünce, daha çok icraat kombinasyonlarıyla performansımı yüksek tuttum, arada bir ilaç da kullanmadım değil tabi. Tylol hot, grip için. Yersen tabii.. Yemedin, farkındayım. Neyse.

Belgeler.org ‘un cidden Türkiye’nin en iyi kaynaklarından birisi olduğuna bir kez daha inandım ve itaat ettim. Özellikle de Doğru düzgün soru sormanın yolları konusu ciddi manada okunulası bir kaynak. Haftada birkaç kez eşe dosta bu linki veriyorum, mantıklı sorular sorulması için. Bir ara selam vermek 5$, soru sormak 10$ dedim, kimse yemedi, hal böyle olunca da bu tarz kaynak adresleri vererek çözüm arayışı içerisine girmeyi denedim. Deniyorum daha doğrusu halen.

Smashingmagazine cidden harika bir site. Siteye her girdiğimde saygım bir kat daha artıyor. Web teknolojileriyle ilgili hemen hemen her türlü kaynağa ulaşmanız mümkün. Fontlardan tutun CMS tasarımlarına, free ve premium template kaynaklarına, ikonlara, photoshop brushlarına vesaire; her şey var. Özellikle how-to kaynakları okunulası.

Sürekli aynı parçayı dinliyorum. Önceden Serkan’a kızardım, sürekli aynı parçayı dinliyosun yeter artık diye. Şimdi ben aynı durumdayım, nedense bir parçaya kafayı taktığım zaman gün boyu aynı parçayı dinliyorum. Tamam, sadece gün boyu değil biliyorum, birkaç gün boyunca…

Yine yalnız başımayım, yine işi başından aşkınım; en iyisi mi şimdi güzelce mutfağa geçip sigaramı içeyim, ardından bir bardak soğuk su içip yatağıma süzüleyim, birkaç saat yatağımda debeleneyim, sonra da uyuyayım. Ama lütfen 07:00’dan sonrasına kalmasın uykuya dalışım, o saatten sonra uyumakta extra güçlük çekiyorum.

Bundan sonrası sağlığa zararlı cümleler olacak, en iyisi mi burada keselim ;)

Öpüyorum hepinizi.

Not: Yarın ilk iş olarak babamın benim siteme girmesini bir şekilde engellemeliyim. Bunu da buraya not düşeyim de, unutmayım.

Yazar hakkında

Mehmet Tahta

Egenin gözbebeği İzmir'de yaşıyor, Dokuz Eylül Üniversitesi Yönetim Bilişim Sistemleri yüksek lisans öğrencisi. DMOZ, GNU, WordPress, jQuery ve Ubuntu projelerine katkıda bulunur; ayda yılda bir de bu blog sayfasını günceller.

2 Yorum

Yorum eklemek ister misiniz?

  • Bu arada Kinyas ve Kayra isimli kitaptan verdiğim kesitlerin başında arka kapak demiştim, heh; işte o arka kapak olan kısmı sadece verdiğim ilk paragraf. Diğerleri sadece kitap içerisindeki bazı kesitler. Bilginiz olsun.

  • kardeşim banada ulaşabilirsin xD
    okadar zor deil bana ulaşmak xD
    aslında biraz doğru ama ulaşmak isterseniz burdaım xD o kadarda gizemli deilim be xD

Yazılar E-posta Adresinize Gelsin

Abone olmak için aşağıdaki forma e-posta adresinizi yazıp gönderilen onay e-postasını onaylamanız yeterlidir.

İletişim bilgileriniz hiçbir şekilde 3. parti uygulama ile paylaşılmamaktadır.